God of War Ragnarök: Valhalla – İnceleme

admin

Bu inceleme God of War Ragnarök’e dair spoiler’lar içermektedir.

Kratos’un soğuk topraklarda, Asgard ve Odin’e karşı savaşının ardından baltayı, kılıçları ve mızrağını duvara asışının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmiş. God of War: Ragnarök, Kratos’un hikâyesi için potansiyel bir final olabilecekmiş gibi kurgulanmış olsa da kafamızdaki soruların tamamını cevaplamaktan kaçınarak kapıyı hafiften aralık bırakmıştı. The Game Awards sırasında duyurulan, sürpriz (ve hâlâ aklım, hayalim almıyor ama tamamen ücretsiz!) şekilde kucağımıza düşen Valhalla’ysa “Şimdi sorularınızın bir kısmını cevaplayalım!” diyerek Kratos’un içsel yolculuğunun devam ettiğini müjdeliyor bizlere.

Santa Monica Studios’ta kim “Hades diye bir oyun çıkmış, aslında bunu God of War’a uyarlasak çok nefis olmaz mı ya?” dedi bilmiyorum ama maaşına zam yapılması için sonuna kadar destek veriyorum kendisine. Valhalla’yı tam olarak “Hades ama God of War” diye özetlemek mümkün gerçekten. Bunu negatif bir anlamda söylemiyorum kesinlikle, zira Hades’in Roguelike oyunları şekillendirdiği ve bu konuda yepyeni bir standart yazdığı düşünülürse God of War’un bu yola sapmış olmasından fazlasıyla memnunum. Hem konsept kendi kendini de taşıyor zaten. Valhalla İskandinav mitolojisinde savaşarak ölenlerin ödüllendirildiği bir ahiret olarak tasvir edilir; Kratos için de kendini bulma yolculuğunun bir sonraki adımı ve yeni başlangıca giden yol olmasıyla gayet doğal bir hikâye anlatım aracı haline geliyor.

Kratos’u en son Ragnarök sonrasında Angrboda’yla birlikte devleri bulmak için diyar diyar gezmeye hazırlanan Atreus’a veda ederken görmüştük. Sonrasında Freya’yla birlikte Ygdrassil’in dallarında yer alan 9 Diyarı tekrar ziyaret ettiğini biliyoruz bilmesine ama hikâyenin bu noktadan nereye gideceği büyük bir soru işaretiydi. Valhalla bu konuya da ışık tutuyor daha baştan. Mimir ile birlikte Valhalla’ya “gizemli” bir davet alan Kratos, tabii ki bu meselenin ardındaki gizemi aydınlatmayı kafaya takıyor bu sefer de. Valhalla dediğimiz bu mekana ruhlar normalde nasıl giriyordu? Savaşarak öldüklerinde Valkyr’ler tarafından taşınarak. Haliyle Kratos ve Mimir’in bu daveti, dahası bu davete cevap verme kararlarını eski Valkyr kraliçesi Freya’dan gizlemeleri Freya’nın hiç de hoşuna gitmiyor. Yine de Kratos’u kafaya koyduğu şeyden alıkoymaması gerektiğini bilen Freya “İkiniz de teknik olarak daha önce öldünüz zaten, gidin bir dolaşın bakalım” diyerek Valhalla’nın kapılarını bize açıveriyor. Daha doğrusu bunu ikinci seferde yapıyor, çünkü Kratos ilk seferinde “Bu kapılar niye kapalı yav? Açalım da az ışık gelsin” diyerek Freya yetişemeden zorlayarak açıyor önce bir. Klasik Kratos işte, adam menteşesinden sallanan sandıkları bile yumruklayıp kırarak açmayı tercih ettiğinden çok da şaşıramıyorum…

O işin geyiği tabii, her ne kadar önüne çıkan engelleri zorlayarak aşma inatçılığına sahip olsa da bu DLC siz bir yandan Valhalla’nın Kratos’un anılarından yarattığı imgeleri ve mekanları arşınlarken Kratos’un geçmişe sünger çekme çabaları ve pişmanlıklarıyla da bir kez daha yüzleştiriyor bizi. Burada geçmiş ve geleceğin güzel bir sarmalını tutturmuşlar; zira bir yandan diyarlardaki son durumlara dair de bir sürü şey öğreniyorsunuz Ragnarök sonrasında. Çok da spoiler alanına basmadan örnekleyecek olursam Sigrun’la konuşurken “Valkyr’ler serbest kaldığı için artık hak eden ruhlar Helheim’a doluşmuyor, direkt Valhalla’ya getiriyoruz ama daha çok Handmaiden’a ihtiyacımız var” diyor mesela. Mimir ve Kratos orada “Valkyr olmaya çok hevesli ve güçlü birini tanıyoruz biz” diyorlar; “Ha evet, Thrúd’la biz de tanıştık. Farkındayız” diyor, oradan Thrúd’a dair bir güncelleme almış oluyoruz. Ya da Freya daha baştan “Teklifimi düşündün mü?” diye soruyor, Kratos ve Freya’nın ne gibi bir yola saptığını öğreniyorsunuz süregelen diyaloglarda. Her bir Valhalla döngüsü biraz daha fazla şey öğrenmenizle sonuçlanıyor. Böylece aslında yaptığınız şey özünde hep aynı olsa da her seferinde ayrı bir merakla koşuyorsunuz Valhalla’nın kapılarına. Siz Valhalla’nın daha da derinlerine daldıkça sizi buraya getiren davetin ardındaki gizem perdesini aralıyorsunuz; daha sonrasında da Kratos’un hâlâ çözümleyemediği bazı eski yaraları geri açıyorsunuz. Ve söylemem gerekir ki hem karakter gelişimi hem de hikâyenin yazımı Ragnarök’tan çok daha tatminkâr ve tamamlayıcı hissettiriyor. Hani Ragnarök’un bitişi kötüydü diye demiyorum, çünkü değildi. Ancak Valhalla sayesinde çok daha tatmin hissine ulaşıyorsunuz; en azından ben ulaştım.

Bir sonraki döngüde bize oynanıştan bahset…

Oynanış döngüsünü “Hades gibi” diye özetledim ama şimdi herkes Hades’e aşina olmayabilir. Normalde God of War ve Hades aynı panteonu paylaşıyor olsalar da çok farklı türlerin oyunları sonuçta. Mevzu şu: Valhalla’ya girişte Kratos’un bütün silahları ve güçleri sıfırlanıyor. Normalde oyunlarda böyle güç sıfırlamaları biraz ucuz kaçar ama Santa Monica’nın bahanesi güzel en azından: Kratos’un kendini sıfırdan Valhalla’ya kanıtlaması lazım. Valhalla’nın girişindeki sahil kısmında kalıcı bazı geliştirmeler yapabiliyorsunuz karaktere. Sağlık, Rage barlarımızı büyütmek, dövüşürken kazandığımız birimleri arttırmak benzeri kalıcı geliştirmeler yapmak gibi. Sonrasında kalkan tipimizi, Relic’imizi ve Rage modumuzu seçiyoruz (ki bunlar her döngüde “Şunu kullanırsan bonus kazanırsın” şeklinde rastgele bonuslarla sizi farklı şeyler seçmeye itiyor). Ondan sonrasında odalar arasında ilerleyip karşımıza çıkan düşmanları tepiklemece… İlk odada hangi silahınızın gücünü geliştirmeyi seçtiğinize göre boss’tan sonra hangi bölüme gideceğiniz de değişiyor ve bu bölgeden o silahınıza kallavi bir güçlendirme alıyorsunuz. (Balta = Nilfheim, Kılıçlar = Musphelheim, Mızrak = Helheim) Bu arada dövüşler odalar şeklinde ayarlanmış. Genellikle bir oda dövüş, bir oda keşif şeklinde gidiyor. Bir sonraki odanızın ne gibi ödüllere sahip olacağını kapıların üzerlerindeki sembollere bakarak bir nebze tayin edebiliyorsunuz.

Valhalla’nın seçtiği şampiyonu yendikten sonra genellikle bir adet boss, sonrasındaysa… nostalji kokan bir teste denk geliyorsunuz. Yine çok sürprizini bozmak istemiyorum ama burada karşınıza çıkacak düşmanların daha sıcak bölgelerden geldiğini söylemekle yetineceğim. Ayrıca bu kısıma ulaşmayı başardığınızda oyunun zorluğu da bir tık artıyor; çünkü işin içine zamana karşı mücadele de giriyor. İlk başta mesela üç tane Valhalla şampiyonu kesmenizi istiyor sizden, her boss belli bir zorluktaki Rift içerisinde. Bu Rift’lerin de kendi içinde zorlukları var tabii, mavi en kolayları, kırmızı en zorları. Ancak tepedeki bar zaman içinde doldukça da bossların ve yaratıkların gücü daha da artıyor ve zorlaşıyorlar. Burayı da bitirebilirseniz bir boss karşılaşması daha çıkıyor -ki söyleyip sürprizini kaçırmayacağım ama serinin hayranlarının uzun zamandır hevesle beklediği bir karşılaşma olduğunu söylesem yeterli olacaktır. Döngüyü her başarıyla tamamladığınızdaysa zorluk bir tık daha artıyor yine. Son boss yeni silahlar ve güçlerle daha da çetin bir mücadele haline geliyor, zamana karşı koşturduğunuz kısımda daha çok Valhalla şampiyonu kesmeniz gerekiyor, daha da güçlü bosslara sahip yeni arenalar açılıyor… Kısacası DLC kademe kademe sizi sürekli meşgul tutmak için üzerinize sürekli bir şeyler atıyor. Bu yüzden de her seferinde döngüye başla – odaları gez – boss’u kes – zamana karşı şampiyon kes – son boss’u yen şeklinde bir ritme bürünmenize rağmen sıkılmıyorsunuz bir türlü. Hades formülü altın değerinde olabilir ama bunu bu kadar doğal ve güzel bir şekilde uygulamaya koymak her yiğidin harcı değil. Santa Monica tam olarak doğru özü bulup damıtıp mükemmel hale getirmeyi başarmış.

Başta söylediğim şeyi bitirirken tekrar etmiş olacağım ama bunun söylenmesi gerektiğini düşünüyorum: Normal bir DLC fiyatına satılıyor olsa bile alın diye tavsiye ederdim ama bu içerik tamamen ücretsiz. Yani Ragnarök’u zamanında alıp oynadıysanız beş kuruş para vermeden yeni bir oyun modu ve hangi zorlukta oynadığınızla oynamaktaki başarınıza bağlı olarak 9-15 saat arasında bir içerik sunan bir içerik söz konusu. Bundan daha kısa süren oyunların, içeriklerin tonla paraya satıldığı düşünülürse gerçekten de Kratos ve Santa Monica’dan bizlere bir yeni yıl hediyesi diyebiliriz buna. Bütün firmalara örnek teşkil etmesi dileğiyle, hepinize mutlu yıllar!

Eee bitti mi şimdi?

Dikkat! Spoiler içerir!

Valhalla’nın sonu itibariyle Santa Monica’nın yine hikâyeyi burada bırakma ihtimali mevcut aslında. En azından ortam buna müsait ama belli ki kalmayacak, çünkü DLC’nin çıkışından sonra çeşitli Santa Monica çalışanları bu konuda bazı yorumlarda bulundular. Bunlardan özellikle de serinin yazarlarından Orion Walker’ın yazdığı “Gerçekten de Credits sonrası hikâye bitti diye mi düşünüyorsunuz? Yok artık…” yorumu özellikle dikkat çekiyor. Hoş, gerçekten de DLC’de “Credits” sonrasında da açabildiğimiz, yakalayabildiğimiz hikâye noktaları var; onları kastediyor olma ihtimali de var ama DLC’nin kendisinde de başka diyarlara, tanrılara tonla gönderme yapıldığı da düşünülürse Kratos’un hikâyesi Yunanistan ve İskandinav tanrılarının ötesine taşınacak gibi duruyor. Ha, bu arada Atreus’a özel ayrı bir oyunun geliştirilmekte olduğu söylentisini de es geçmeyelim. Geçenlerde Atreus’u canlandıran Sunny Suljic, bu konu hakkında yöneltilen sorulara gülerek “dudaklarım mühürlü” cevabını vermiş; bu da gizlilik anlaşması sebebiyle yanlış bir şey söylemekten kaçındığı ihtimalini arttırıyor.

Yorum yapın

bypuff elf bar film izle vozol 10000 vozol 10000 vozol neon 10000 vozol 12000 vozol 20000 vozol elf bar 20000 vozol gear power 20000 vozol vista 20000 time casino casino siteleri zeytinyağı